Dil Çalışmalarım

Ana Sayfa >>

Kişisel Bilgiler >>
    Özgeçmiş
    Bilimsel Yayınlar
    Atıflar
    Tasarılar (Projeler)
    Bilimsel Sunuştaylar
    Yönetilen Tezler
    Dersler
    Görevler
    Diğer Yayınlar
    İletişim

Fizik/Fizik Eğitimi >>
    Fizik Deneyleri
    Nobel Fizik Ödülleri
    Öğeler Çizelgesi
    Biliyor Muydunuz?

Duyurular >>

Diğer >>
    Bilgisayar
    Bilgi Yarışması
    Sormacalar
    Yararlı Bilgiler
    Güncel Bilgiler

English >>

Dil Yazılarım

KURAMSAL KÖKLER - 16.06.2016
Dr. Hasan Şahin KIZILCIK

Türkçe matematiksel bir dildir. Türkçenin matematiksel yapısının bir yararı da, işlemin tersten yapılabilmesidir. Yani bugün karmaşık yapıdaki sözcükleri kullanarak, daha kök sözcüklere inilebilmektedir. Böylelikle ilk sesler ve ilk temel köklere türlü yollarla ulaşılabilmiştir. Temel köklerin bir kısmı eski yazıtlardan elde edilebilmekte iken, bir kısmı da günümüz sözcüklerinin gelişim aşamaları geriye doğru izlenerek, matematiksel yapısı yardımıyla kuramsal olarak ortaya çıkarılmaktadır. Söz konusu temel köklerin ortak özelliği, tek seslemli oluşudur. Türkçe o kadar doğal bir dildir ki, en temel sesleri baz alır. Bunlar, “a, e, i, u, ü, o, ö” gibi ünlüler olduğu gibi, “ka, ya, it, bi, sa, et” gibi tek seslemli kökler de olmaktadır. Bu seslemlerden birçoğu Türkçede varlığını olduğu gibi sürdürmektedir.

Türkçenin ilk zamanlarında, ünlü sayısı şimdiki gibi az değildi. Günümüzde 8 ünlü kullanılmaktadır. Bunlar, “a, e, ı, i, o, ö, u, ü” sesleridir. Ancak geçmişte ünlülerin uzun ve kısa biçimleri vardı. Örneğin; bir uzun a, bir de kısa a’dan söz edilirdi. Orhun Yazıtlarına bile bu uzun ve kısa ünlüler yansımıştır. Ayrıca bugün yazı dilinde kullanılmayan ancak konuşma dilinde varlığını sürdüren “kapalı e” (é) sesi de vardı. Ancak bununla birlikte, bugün kullanılan “v, j, f, h, ğ, c” gibi bazı sesler eski Türkçede yoktu. Bunun yanısıra “genizcil n” (ñ), “ny” gibi bileşik sesler de vardır. Ek olarak, “d, g, o, l, …” gibi bazı sesler de sözcük başında yer alamazdı. Bütün bu seslerin oluşturabildiği tekli, ikili, üçlü veya dörtlü bileşimleri düşünecek olursak, yüzlerce temel kökün kuramsal olarak var olması gerektiğini buluruz. Üstelik aynı kökten birden fazla olduğu da görülebilir. Bunlara yansımalardan gelen köklerin de eklendiği unutulmamalıdır. Türkçe, gelişmiş hiçbir dilde olmadığı kadar çok yansıma köküne sahiptir.

Kuramsal ve gerçek olarak elde edilen köklerin eklerle yeni sözcüklerin oluşmasına temel oluşturduğu düşüncesi, bilimsel bir yaklaşımdır. Buna göre, bir takım anlamlara sahip olan temel kökler, önceden çekim eki amacıyla kullanılan, ancak daha sonra yapım ekine dönüşen bazı kısa ekler alarak yeni sözcükler oluşturmuştur. Bu ekler de önceden birer sözcük idi. Ancak git gide ekleştiler. Git gide ek alan sözcüklerin temel kökleri ile aralarındaki anlam ilişkisi unutulmuş ve ayrı birer kök gibi algılanmıştır. Bunlara örnekler verelim:

(Sözcük sonundaki “-” imi, sözcüğün eylem olduğunu, mastar alabileceğini gösterir)

  • ba-: bağlamak, bir araya getirmek, ilişkilendirmek Bu kökten türeyen sözcükler: bağ (düğüm anlamında), bağdaş, bağda-, bağıl, bağıntı, bağış, bağışla-, bağışık, bağla-, bağlama, bağımsız, bağlaç, bağnaz (aşırı bağlı anlamında), bal (yapışan, bağlı kalan anlamında), balçık, balgam, baldır, barış (düşmanları bir araya getirmek anlamında), bala, baldız, balık (vıcık vıcık, yapışkan anlamında), ban- (sıvı ile bağ kurmak, içine batırmak anlamında), bat- (içine girmek, bağlanmak anlamında), batı, bataklık, batır-, bayrak (batırmaktan batır+ak)… vb.
  • be-: işaretlemek, damgalamak. Bu kökten türeyen sözcükler: belirt-, belirti, belge, bet, betik, belgesel, belle-, belirli, belli, belit, betimle-… vb.
  • bi-: kesmek. Bu kökten türeyen sözcükler: bıçak, biç-, bile-, biley (biley < bilegü), biçem, biçim, bileşik, biçki, bıçkın, bit-, bıçkı, bıçkın, bucak, buçuk, buda-… vb.
  • il-: bağ kurmak, bağlamak. Bu kökten türeyen sözcükler: ilgi, ilginç, ilişki, iliştir-, ile, iliştiri, iliş-, iliştir-, ilmek, ilik… vb.
  • ka-: bir araya, yan yana getirmek. Bu kökten türeyen sözcükler: kağan (bir araya getiren, +gAn eki Oğuz Türkçesinde +An olmuştur), kat- (bir araya getirtmek, ettirgen çatı eki -t- ile), kal- (bir araya getirtmek, oldurgan çatı eki -l- ile), kar- (bir araya getirttirmek, oldurgan çatı eki -r- ile), kak- (zorla bir araya getirmek, vurmak, pekiştirme çatı eki -k- ile), kab- (bir araya/yanına gelmek, Moğolca kabi: yan taraf), kabça- (kavuşmak, karşılıklılık çatı eki -ça- ile), kabır- (yanına getirmek), kabra- (kavramak), kap, kacak, kapı, kapak… vb.
  • ka-: şişmek. Bu kökten türeyen sözcükler: kap- (şişmek), kapa (kaba), kapar- (kabarmak), kan- (doymak, tatmin olmak, kanmak), kandır- (tatmin etmek, kandırmak), katun (kadın, gebe kalmış), kabun (kavun), kaz (kaz, tüyleri kabarık kuş), kabak… vb.
  • ko-: yerleştirmek, koymak. Bu kökten türeyen sözcükler: koy-, kon-, konuk, konum, konak, konu (konuşulan şey anlamında), konuş- (ortaya düşünce ve söz koymak anlamında), konuşma, konut, kopuz… vb.
  • ö-: düşünmek. "Bir todsar açsık ömez sen." (Bir doysan açlık düşünmezsin) [Kül Tegin Yazıtı, Doğu yüzü]. Bu kökten türeyen sözcükler: ök (akıl ve anlayış), öksüz (akılsız), ökünç (pişmanlık), öke/öge (çok akıllı, yaşlı kimse, ulusun büyüğü), öğüt (öğüt, nasihat), ögreyük (gelenek, adet), öğür (evcil sürü, uyum sağlayan anlamında), öğren-, öğret-, öğrenci, öğretmen, öğreti, öğrence, öt- (anlatmak), öykü… vb.
  • sa-: saymak, varsaymak, yerine geçmek, temsil etmek. Bu kökten türeyen sözcükler: say-, sayı, san, san-, sanık, sanrı, sakın-, sakla-, sat-, sataş-, sayıkla-, saylav, sav, savaş, savcı, savun-, savunman… vb.
  • te-: hareket etmek. Bu kökten türeyen sözcükler: tep-, tekme, tepin-, tepik, devin- (b>v, t>d dönüşümü), dep-, deprem, tetik, di- (yürümek, yerel ağızlarda, “hay de > ha di”, “disene” gibi kullanılır), değirmen, teker… vb.
  • té- (kapalı e sesi ile): söylemek, demek. Bu köten türeyen sözcükler: de-, deyiş, demeç, dil, dilmaç… vb.
  • ti-: ayakta durmak. Bu köten türeyen sözcükler: dik (ayakta duran), dirgen, diren-, direnç, diz… vb.
  • ya-: parıldamak. Bu kökten türeyen sözcükler: yan- (kendi kendine ya-), yak- (zorla ya-), yal- (edilgen olarak ya-), alev < yalav < yal- < ya-, ışık < yışık < yaşuk < ya-, yalaz, yıldız/yaldız < yaltız < yal- < ya-, yıldırım < yaltır- (ettirgen olarak yal-) < yal- < ya-, yangın, yanık… vb.
  • ya- (uzun a sesi ile): germek, dağıtmak, yaymak, açmak. Bu kökten türeyen sözcükler: yay (ok atma aracı ve sarmal çelik esnek yapının adı), yay- (dağıtmak anlamında), yaylan-, yayvan (yayılmış anlamında), yayık, yaya (bacakları yayarak gitmek), yayan, yaygara, yaygı (yere serilmiş anlamında), yaygın, yayın, yayınla-, yayımla-, yayıl-, yaygınlaştır-, yayılım, yayla (eskiden yayılan anlamındaki yay döneminden yaylak), yaz (eskiden "yay" olan; yayılan, açılan anlamındaki yılın bölümü)… vb.

    Örnekler çoğaltılabilir. Bunlar yalnızca birkaçıdır. Yabana atılmayacak ölçüde önemli olan bu temel kök kuramına göre; söz konusu temel kökler, ettirgen, edilgen ve oldurgan çatı ekleri ve başka eklerle yeni kök sözcüklere dönüşmüştür. Başlangıçta çekim eki olarak gelmiş bu ekler, daha sonra yapım eki görevi almıştır. Kökleri ile ilişkileri unutulmuş ve kendileri birer kök olarak algılanmıştır. Bugün konuştuğumuz dilde, küçük değişimlerle temel köklerden türeyen sözcükler kullanılmaktadır. Aynı temel köklerden veya onlardan türemiş olan köklerden yararlanarak yeni sözcükler türetmek olanaklıdır. Türkçe yansımalar açısında da oldukça güçlü bir dildir. Yansımalar da bu köklere eklendiğinde, oldukça varsıl bir sözcük kökleri dağarcığı oluşmaktadır.





    Diğer Yazılar

  •  
    Özlü Söz:
    Haksyzlıklar karşısında ezilmeyin. Çünkü hakkınızla birlikte onurunuzu da kaybedersiniz. - (Hz. Ali (ra))
    Mustafa Kemal ATATÜRK diyor ki:
    Genel ekonomik koşullar ne olursa olsun, köylüyü sade yaşmında gerekli olan vasıtalarla donatacak yine düşük faizli ve uzun vadeli bir tesis kredisi temin etmektir.


    © Özlük Hakkı/Copyright 2003-2023 Hasan Şahin KIZILCIK
    Öneri: 1024x768 ve üstü